Lilypie Fourth Birthday tickers

31 Ekim 2009 Cumartesi

Nüüset amca Taşkıyan artık yok..

Bu hafta Salı günü çok üzücü bir haber aldık oğluşum..Benim için bana dedemden yakın,hayatımda çok özel yeri olan ,kişiliğimin gelişiminde ise sonsuz katkıları olan bir ailenin babasını ,Nüsret amca Taşkıyan'ıkaybettiğimiz haberiydi bu.Ben henüz senden birazcık büyükken beni tanıyıp,tam bir torun sevgisiyle beni seven ciciannem ve eşi ayrılmaz bir ikiliydi..hatta geçen gün 55.evlilik yıldönümlerini kutlamışardı..Dergilerde resimleri olan yaşlı çift resimleri gibiydilerçok sağlıklı yaşayan,2 sene öncesine kadar her yere bisikletle giden,sigarayı ağzına sürmemiş,son günlerine kadar müzikle ve fotoğraf çekmekle uğraşan dünya tatlısı bir insandı Nüsret amca Taşkıran.Seksen altı yaşında ayrıldı aramızdan...

 Şu an sadece elimde en yakın zamanda çekilen birlikte olan bu fotoğrafımız vardı,onu ekliyorum.

Peki neden Nüsret amca Taşkıran?O kadar bizdenlermiş ki,aileden biri zannettiğim amcamı,anaokulda aile bireylerinizi sayın diyen öğretmenime kendi ailemi ad ve soyadlarıyla saydıktan sonra,cicianne taşkıyan,nüset amca taşkıyan.....diye devam ettirmişim..iyi de etmişim..yıllar boyu dedem gibi sevdiğim canım amcam,nur içinde yat,mekanın cennet olsun,üzüldüğüm tek bir şey var..bir haftacık daha dayanabilseydi, oğluşumu kucağına verip,bir de böyle bir fotoğrafı olsun çok isterdim,hatta haberi almadan 2 gün önce onları andığım bir anda bunu annemlede paylaştım,ciciannemi aradım,amcamı sordum,biraz grip olduğunu,o yüzden hastaneye gitmek için evden çıkacaklarını söylediği anda, umarım 1 hafta daha bir şey olmaz ona dedim anneme ortada ciddi hiç bir şey yokken..iyi ki aramışım..değil 1 hafta,2 gün bile dayanamamış bu yılların yorgunu bünye bu gribe..2 gün sonra ağlayan sesiyle Tuğhan abiydi telefondaki ses..size pek iyi bir haber veremeyeceğim dedi ve ben anladım,artık benim hiç dedem kalmadı oğlum....

Allah senden razı olsun Tracy Hogg


Geçen hafta,genellikle benim kadar bebişi olan annelerin pek yapamadığı bir şey yaptım daha doğrusu yapabildim..Yandaki afiştende anlaşılacağı gibi Yönetmenliğini Levent Semerci'nin yaptığı ''Nefes'' filmine gittik.Tam da sınırdan giriş yapan pkklıların kutlamalar yaptığı günün ertesi günüydü.Askerliğini Batman'da komando asteğmen olarak yapan sevgili kişisi ise yanımda filmde söylenen marşlara eşlik edip durdu,eski günlerini yad etti ve tabii buradan da filmin ne kadar gerçekci olduğuda tarafımdan anlaşılmış oldu..İki saat boyunca o koltukta gerildik kaldık..hele ki ikinci yarıdaki bol bulutlu konuşma sahnelerinde ve elbette ki hafızalara kaydedilecek olan son upuzuuuuuuuuuun süren artık bitsin dedirten çatışma sahnesi..izleyiciye''bak ey izleyici taş çatlasın 10 dakika süren bu sahne seni ne kadar gerdi,bitsin istiyorsun içten içe,bak gör insanlar neler çekiyor bu saatler süren çatışma anlarında''mesajını çok iyi vermiş tarafımca.Filmin zamanlamasına ise zaten diyecek yok.Son günlerde atılmaya çalışan adımlarla umarım bu sorunlar gerçekten son bulur.Oğluşum sende ileride bu satırları okurken,''annecim neydi o zamanlar yaşananlar anlat bana'' dersinde,sen sorunca hatırlarız bizde bu acıları..tarih olup gider hepsi..


Peki nasıl oldu bu mucize?annem ve Tracy Hogg sayesinde..(bkz.tracy hogg yazıları)Allah ikisinden de razı olsun..Tabii bu saatler alınmadan önceydi,oturmuş bir uyku saatimiz vardı.Saatler alındı,bizim düzen şaştı..umarım bir an evvel tekrar gireriz eski düzenimize..

Bu arada film,İki haftada 814 bin kişi tarafından izlenerek bu sene en iyi izleyici performansını elde etmiş. dünyanın en önemli sinema sitesi imdb.com'da Savaş, Macera filmleri kategorisinde birinci sıraya yükselmiş.
İzleyicilerden aldığı puanlamaları değerlendiren imbd sitesinde Nefes filmi 10 üstünden 9 puan elde ederek Schindler'in Listesi, Kıyamet, Zafer Yolları, Arabistanlı Lawrence gibi önemli savaş filmlerini geride bırakmış.

yaman efendi ilk ev gezmesinde


Bu ay bitmeden yazmalıyım bu ay yaşananları..Uzun zamandır ziyaret etmek isteyip bir türlü fırsat bulamadığımız çok değerli bir ahbabımız var..bizim iş hayatımızda kendisinin bile farkında olmadan bize yaptığı iyilik sonucunda belki bugün bebişimiz kollarımızda..sihirli çubuğunu üzerimize değdiren bir peri..bebeğimiz aramıza katılmadan çook önce 2005 yılında tanışmıştık,o günden bugüne bir türlü görüşemedik..Fakat sonunda yaklaşık iki hafta önce onun evine davetliydik..Yaman'ın Sibel teyzesi..bu davet,Yaman  efendinin ilk ev gezmesi olacaktı..Gittik,iyi ki gitmişiz,yoksa zor görüşürdük..çünkü tam da biz o gün orada otururken Sibel ablamızın eşi Serdar abinin rahatsız olduğu haberini aldık,onlarda yeni öğrenmişlerdi.Bu haftada by-pass olduğunu öğrendik..umarız bir an evvel iyileşir,çabucak döner denizine,toplar yine deniz kabuklarını,süsler her yeri bu kabuklarla....



çünkü yukarıda ki muhteşem dekorları kendisi hazırlıyor,kendisi topluyor,tenmizliyor,diziyor..bir erkek için sabretmesi zor bi iş..zaten kendiside deli işi diye nitelendiriyor

Ufak bir bahçeleri ve ufakta bir havuzları var bahçelerinde..çok cici ve şirin bir ev,öyle bir havuzun ve küçük bahçenin olduğu yerde hiç salıncak ve begonvil olmaz mı?olur..onda Yaman keyif çatmaz mı?




çatar..hem de koca adam gibi keyif yapar..dayanamaz hatta,uyur kalır...


24 Ekim 2009 Cumartesi

KEDİ,KÖPEK VE BİR BEBEK

Bu hikayenin 3 tane dünya tatlısı kahramanı var,birisi benim küçük prensim,birisi fındık,diğeri de Umut.

Bir varmış bir yokmuş,bu küçük prensin annesi 16  yaşında küçücük bir kızken kedilere olan düşkünlüğüyle tanınırmış..her nerede bir kedi görse dayanamaz,tutar,sever hiç bırakamazmış..günlerden bir gün bu kızın ciciannesinde kedilerden bir sohbet açılmış,ciciannenin oğlu Tuğhan abi bir gün kapısını açmış,bir de ne görsün?? yavrularına sığınacak güvenli bir yer arayan bir anne kedi beş yavrusuyla birlikte
''bize bakın,çocuklarımla ilgilenin''
diye onlara yalvarıyormuş..bu manzaraya dayanamayan hayvansever bir çift yürek bu kedicikleri büyüyene kadar evlerinde misafir etmeye karar vermişler, yavru kedilerin resimlerini çekip,onlara aileler aramaya başlamışlar..o resimlerden birisini de küçük kız görmüş..o da başlamış annesine yalvarmaya.
''annecim bu yavrulardan birine de biz bakalım..lüüttfeennnn....''
anne,kızının yalvarmalarına dayanamayıp,minik kediyi de görünce kıyamayıp''tamam''demiş..
küçük kız bir yıl sonra üniversite sınavına girecekmiş..bu kedinin de onun umudu olacağını düşünüp ona ,aslında bir kediye pek yakışmayan''umut''adını vermiş..Umut küçücük bir kediyken çok tatlıymış,fakat büyüdükçe hırçınlaşmaya başlamış..kendisine kimsenin dokunmasına izin vermiyor,sadece o izin verdiğinde birazcık sevilmeye gelebiliyormuş..ev ahalisi ellerinde tırmıklarla gezmeye başlamış..ama yapacak hiç bir şey yokmuş..Umut, onu tatlı kedi diye sevenlere çok kızıyor,kendisini kaplan sanıyor,herkese de o şekilde muamele ediyormuş..herkese pençelerini çıkartıp,pohhluyormuş...

Bir yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş ve evin kızına kedi uğur getirmiş..hemencecik kazanmış üniversiteyi ve okumak için Ankara'ya gitmiş..kedisini yanına alamamış,küçük kızın yokluğunda ona hep annesi bakmış,anne onu çok sevmiş fakat küçük kıza da hep kızmış bana bıraktı bunu gitti diye...


Aradan yıllar geçmiş,üniversite yıllarında da kızın kedileri olmuş,üstelik kendilerini sevdiren kediler..fakat hiç birisi umut kaplanın yerini dolduramamış..üniversite bitmiş,genç kız iş dolayısıyla marmaris'e yerleşmiş,çalışırken,çabalarken,bir gün bir yerde bir kafesten kendisene bakan bir çift göz farketmiş,dayanamamış almış ona bakan minik,bol tüylü şeyi kucağına.. alış o alış..bir daha da bırakamamış..böylece bir köpek oğlu olmuş..adı da ''Fındık'' olmuş.Fındık, Umut'un aksine çok sevdirmiş kendisini,hatta kendisini insan zannetmeye başlamış..yeşil erik,sarımsak,yoğurt,elma gibi insanların yediği herşeyi yemeye pek özenmiş,sevilmediği zaman ağlamış,her derdini gözleriyle anlatıp,kısa zamanda ailenin en şeker üyesi oluvermiş..annesiyle babasının düğün töreninde bile aralarındaymış..

Fındık,annesi ve babası mutlu huzurlu yaşarlarken birden Fındık annesinde bazı değişimler hissetmiş,annesi eskisi gibi hareket edemiyor,birlikte gezerlerken eskisi gibi hızlı yürüyemiyormuş..üstelik kocamanda bir göbeği varmış..Fındık akşamları hep annesinin göbeğini okşayıp,kardeşini beklemeye başlamış.. bir de abi olgunluğu gelmiş üstüne..
Bu arada eve yakın bir zamanda bir bebek geleceği için bazı yenilikler başlamış,koltukların kılıfları değiştirilmiş,fındık traş edilmiş,bütün aşıları yenilenmiş ve o da sabırsızlıkla kardeşini beklemeye başlamış..


O kardeşini beklerken,eve hiç beklemediği bir düşman gelmiş..bir kedi..aman allahım,nasıl olur??bu kedinin bu evde ne işi var?kendisini insan zanneden Fındık için aslında bu kedinin gelişi pek sorun olmamış fakat eve gelen kedi için Fındığın varlığı tam bir kabus olmuş..üstüne bir de bebek gelince ikisininde dünyası şaşmış,asıl hikaye işte burda başlamış..

Komik bir ev bizimkisi..yukarıda yazan masaldaki kahramanların bir arada yaşadığı...annem doğum için yanıma gelince tabii ki Umut'u da getirmek zorunda kaldı çünkü kendisini kaplan sanan bu yaratığı kimse yanına kabul etmezdi,zaten o da annemden başkasıyla durmazdı..üstelik artık bizim yaşımızla 13,kedi yaşıyla ise 70ini geçmiş bir teyze o..yaşlılığın getirdiği kaprisle asi huylarından vazgeçmiş halleri var ama hala hırçın ve anti-dost canlısı.Fındık ise hayatının baharında,onunla oynayayım,buna sataşayım,hoplayım,zıplayım sevelim sevilelim modunda tam bir hareketli köpek..ne olur??biz bir çok kavga çıkar,ev tam tweety-sylvester tadında olur diye düşünürken hiç de beklediğimiz gibi olmadı çünkü Umut kendisini 4 ay boyunca arka odadaki depo dolabına hapsetti,ama bu durumdan hiç de şikayetçi değildi..evde kendisini güvende hissettiği tek yer burasıydı.Fındık ta ona saygı duydu,ilk günler pek bir meraklandı oynamak için odaya doğru bir çok hamle yaptı fakat cevap alamayınca o da vazgeçti,dolaba bakmakta hiç aklına gelmedi:))


 Küçük prensimiz de aramıza katılınca evdeki miniklerin sayısı üçe çıktı..Umut'un eve bir bebek geldiğinden bile haberi olduğunu sanmıyorum.Fakat Fındık için çok zor günler başlamıştı.Evde tek ilgi odağı olan,sadece evde değil,mahallede bile herkesin maskotu haline gelen Fındık bir anda kendisine eski ilginin gösterilmesi için her türlü şaklabanlığı yapmaya başladı..Hele ilk günler,bebeği ziyarete gelen herkes önce beşiğe yöneliyordu,o ise ağzında oyuncağıyla beşiğin önünde durup''hey arkadaşım,beni sevmeden ona dokunamazsın''edasıyla kuyruk sallıyordu..iki haftamız böyle geçti,herkes önce fındığı sevip,elini yıkayıp sonra bebeği sevmek zorunda kaldı..En zor görev Savaşındı çünkü eve girer girmez ilgi bekleyen bir eş,sevilmek isteyen bir köpek,hemen oğluna koşmak isteyen,  ama anneyi ve köpeciğin gönlünü ettikten sonra ancak yavrusuna kavuşabilen bir baba..bu ilgisine rağmen ona küsen bir köpek..ilk günler Fındık babasına bakıp bakıp sonra yüzünü çeviriyordu..


Yemek saatleri ise tam bir curcuna yaşanıyordu..yemek kokularına dayanamayan Umut taa arka odadan sesini duyuruyordu anneme''meyavvvv,miyhhh,meevvv''şeklinde isterik miyavlamalarla annemden yemek ve ilgi istiyordu,savaş aç bir şekilde eve gelmiş yemek hazır olsun diye beklerken,Fındık dışarı çıkmak için kuyruk sallayıp ağlıyordu,Yaman ise kolik sancılarından delirmiş vaziyette ciyak ciyak bağırırken biz ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette kah gülüşüp kah bağrışarak bu saatleri geçiriyorduk


Benim küçük prensimin 3.ayınınbitmesiyle doğal olarak etrafıyla daha çok ilgilenmeye, daha bilinçli bakıp,inceleyip,farklı durumlara farklı tepkiler vermeye başladı bile.Hele ki 4.ayımızın bitimine 1 haftadan daha az bir zaman kaldığı şu son günlerde bu tavırlar daha belirgin bir hal aldı.Uzun zamandır yazmak istediğim bu konuyu da anlatmak için çok iyi bir ortam oluştu zira  kahramanları artık Yaman da tanıyor.Fındığa bakıp gülüyor,Umut'u da gördü geçen gün çünkü artık dolapta yaşamak Umut'un canına tak etti.Bazı hamleleri oldu salona gelmek için..hatta başardı da..fakat her seferinde salonun bir nöbetçisi olduğunu farkedince bu operasyonlara ara verdi.

 Fındık artık babasına trip atmıyor,ama tabii ki hala kıskançlık var..fakat o da çok sahiplenmiş durumda bebeği..hatta ağladığında sanki bi şey yapabilecekmiş gibi önce o koşuyor

Kim bebeği kucağına alsa,o da sırnaşıp,sevgi istiyor..ama sanki O na dokunmaması gerektiğini biliyor.şu ana kadar hiç onunla bir teması olmadı, sadece kokluyor..Fındık için de çok ilginç..bebeğin ne olduğunu anlayamıyor ki..insan dese imsan değil,konuşmuyor,onu sevmiyor,çok küçük..hayvan dese hiç değil..hayvancağız da bir anlam veremiyor niye onun bu kadar sevildiğine :((


Bir de  evde yamanla konuşulurken,onu severken ister istemez''oğlum,aşkım,oğlummm'' türünden sevgi sözcükleri söyleniyor..bu ''oğlum'' lafı da bugüne kadar hep Fındığa söylendiği için garibim Fındık hemen kendi üzerine alınıp,''oğlum''lafını duyar duymaz pıtı pıtı geliveriyor kuyruğunu sallaya sallaya:(( çok üzücü oluyor tabii o an..hemen onu da seviyoruz mümkün olduğunca.


  Umut,arka oda ,odadaki depo dolap,ve o odada ki balkonda ikamet ediyor,Fındık salonda,sanki bunlar yetmezmiş gibi mahallemizin şirin belası ''mahmut''kedi hayvanı ise ön balkonu işgal etmiş durumda..balkon kapısı açık kalınca bazen salona sızmalar yapıyor ama ne yazık ki o dakika çıkarılıyor..ama o Umut gibi yabani değil.Kendisini köpek sanıyor.Tüm dostları mahalledeki köpek tayfasından oluşuyor.

Bebeğimiz,hayvan dostlarımız ve biz mutlu bir şekilde yaşıyoruz...

20 Ekim 2009 Salı

MAMAYLA SAADET OLMAZ




 Şu sıralar benim adamı yine doyuramaz oldum.Bütün gün emişip duruyoruz..En son onun için  süper bir ziyafet olan elma püresinin hazmı bize 3-4 saatlik ağlama nöbetleri olarak geri dönünce aman dedik,yok kalsın.Doktorum 1 hafta sonra tekrar dene dedi ama o riski alacak gücüm kalmıyor.Gerçi şu günlerde her durumda mız mız,yemiş yememiş,emse gaz derdi,emmese açlık derdi,yok rutiniydi,memede uyuduydu,uyudu uyumadı derken yine sanki ilk 40 günümüzü yaşıyor gibi hissediyorum.O yüzden de çok yoruluyorum.. ama tüm bunların yanında bir gülücük atıyor kahkahayla çığlık..ömre bedel..bi de bütün nazı yine ve hep anne ve ananeye.en sıkıntılı anında baba ona bir oğlum diyor,başlıyor şen kahkahalar..çok sıkışırsam belki mamayla desteklerim diye düşünürken neler neler okudum yine aman dedim yok,mamayla saadet olmaz..işte olmayacağının gerekçeleri de aşağıda;



MAMA TUZAĞINA DİKKAT
“Anne sütünün yerini, kar amacıyla hazırlanmış hiçbir besin tutamaz..”
Dr. Çağatay Acar*, Dr. Erdem Gönüllü*
Anne sütü, heyecanla bebeğinin doğmasını bekleyen annenin,
yavrusuna vereceği en değerli armağandır, bebeğin ilk aşısıdır. Çocuğun beslenmesinde anne sütünün yeri doldurulamaz. Günümüz teknolojisinin üstün imkanları ile üretilen bebek mamaları tüm çalışmalara rağmen anne sütünün yerini tutamamaktadır; çünkü anne sütü türe özgü bir salgıdır. Başka hiçbir salgı anne sütünün bebeğe sağladığı yararı sağlayamaz. Anne sütünün içeriği sabit değildir, fizyolojik adaptasyon gösterir ve zaman içinde bebeğin gereksinimine göre bileşimini değiştirir. Emzirmenin başındaki süt ile sonuna doğru gelen süt bileşimi de farklıdır. Emzirmenin sonuna doğru sütteki yağ oranı artar. Bu, bebeğin doyma hissi ile emmeyi bırakmasını sağlar. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebeklerde şişmanlık daha az görülür. Gündüz ve gece sütünün içeriği de birbirinden farklıdır.
Anne sütü bebeği enfeksiyonlara karşı koruyan doğal bağışıklık faktörleri içerir. Bu nedenle anne sütü alan bebeklerde ishal, solunum yolu enfeksiyonları, orta kulak iltihapları, idrar yolu enfeksiyonları daha az görülür ve bu bebekler astım, egzama gibi allerjik hastalıklar, şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları, pişikler, kabızlığa daha az maruz kalırlar. Emzirme bebeğin diş sağlığı ve çene gelişimi için yararlıdır. Anne sütü ile beslenen bebeklerin zeka gelişimi ve okul başarısının da anne sütü almayanlara oranla daha fazla olduğu (anne sütüyle beslenen bebeklerin, mamayla beslenen bebeklere göre IQ’sunun 8 puan daha yüksek olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır), yine bu çocukların daha sosyal ve daha kolay iletişim kurabilen çocuklar olduğu gösterilmiştir.Bununla birlikte emme işlemi çocuğun psikososyal gelişimine de katkıda bulunmakta, bebeğin duygusal gereksinimlerin karşılanmasına yardımcı olmaktadır. Anne sütü her zaman taze, temiz, uygun ısıda verilmeye hazırdır ve ekonomiktir.
Hazır mamaların süte benzer yapıdakilerine formül süt denilmektedir. Bunlar inek sütü modifiye edilmek yoluyla elde edilirler.
İnek sütü bir şekilde anne sütüne benzetilmeye çalışılmaktadır. Eksik olan maddeler eklenmekte, fazla olanlar azaltılmaktadır. Bebekler için ideal besin maddesi anne sütü olduğu için bebekler kullanılan formül mamalara farklı şekillerde reaksiyon gösterebilirler,çünkü onlar “anne sütü” için programlanmışlardır. Fazla miktarda kusma, dışkının sayıca ve kıvamca değişmesi, sancılanma, huzursuzluk ve ağlama, deride bazı döküntülerin ortaya çıkması, derinin renginin ve yüzeyinin pürüzsüzlüğünün değişmesi, kilo artışının uygun seyirde olmaması, bebek mamalarının görülebilen yan etkilerindendir. İnek sütüne karşı savaş ilan etmiş ve reklamlarında 1,5-2 yaşına dek bebeklerimize inek sütü verilmemesini söyleyen mama firmalarının,
ürettiği mamaların inek sütü bazlı olması çelişkilidir.
Mama üreticiden tüketiciye ulaşana dek bir çok aracıdan geçer. Her basamakta üstüne maliyet ve vergiler eklenir. Basamaklarda yer alan herkes para kazanmayı da doğal olarak amaçlar. Sonuçta da bebeğini beslemeye çalışan aile bunları öder. Bu bedelin yüksekliği karşısında aileler daha ucuza bebeğini beslemenin yollarını aramaya başlarlar. Bütün bu sorunların çözümü aslında çok basittir. Doğa kendi çözümünü bulmuş ve anne sütü mucizesini yaratmıştır.
Unicef desteğiyle Türkiye’de 1991 yılından bu yana Sağlık Bakanlığı tarafından “Anne Sütüyle Beslemenin Yaygınlaştırılması ve Bebek Dostu Hastane (BDH) Programı” sürdürülmektedir. Bu program, bebeklerin doğum sonrası en kısa zamanda anne sütüyle buluşmasını, mama ve diğer ek gıdaların bebeklere verilmemesini esas alarak hazırlanmıştır ve annelere yönelik emzirme eğitimleri programın belkemiğini oluşturmaktadır. 

Doğum servisi olan hastaneler gerekli koşulları yerine getirdiklerinde, “bebek dostu hastane” ünvanı almaktadırlar. Bu koşullar arasında, annelere emzirme eğitimi verilmesi, bebek mamalarının özendirilmemesi, mama reklamlarının hiçbir şekilde hastanelerde yer almaması, bebek maması firma temsilcilerinin hastanelerde tanıtım yapmaması sayılabilir. Bu program ile siyasal erk, anne sütünü ve emzirmeyi teşvik ettiğini kamuoyuna beyan etmiştir. Tüm bu çabalar sürerken, ulusal sağlık programlarını uygulayan ve denetleyen Sağlık Bakanı’nın, ”Ülker Hero Baby” mama fabrikasının açılışına katılarak, elinde mama ile poz vermesi şaşırtıcı ve kaygı vericidir. (Fabrikanın açılışı özellikle büyük medyada yoğun olarak işlenmiş ve fabrikadan "dünya standartlarında ilk yerli bebek maması" diye söz edilmişti. Oysa özelleştirmeden önce Süt Endüstrisi Kurumu'nun aynı koşullarda bebek maması ürettiği biliniyordu.)
Medyada çıkan bebek maması ilgili kimi haberler, firmaların masumiyetini de sorgulamaktadır. Mama üreticisi Humana, 2003 yılı Kasım ayında İsrail'de satılan ürünlerinde, reklamlarındakinin aksine yeterli B-1 vitamini bulunmadığını itiraf etmiştir. Açıklamada, üretim sürecindeki bir hata nedeniyle mamada olması gerekenin onda biri oranında B1 vitamini bulunduğu belirtilmiştir. B1 vitamini (tiamin); eksikliğinde, ağır ishallere ve ölümcül beyin hasarına yol açan bir vitamindir. Unicef verilerine göre; sağlıklı suya ulaşım oranı düşük ülkelerde, ishal kaynaklı ölüm oranı biberonla beslenen bebeklerde, anne sütüyle beslenen bebeklerden 25 kat daha fazla görülmektedir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %20’sinin sağlıklı su kullanamadığı düşünülürse durumun ciddiyeti ortadadır.
Küresel bebek maması pazarının % 40’ını elinde bulunduran
Nestle, Filipinler’de Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), bebeklerin ilk 6 ayda sadece anne sütüyle beslenmesi önerisini dikkate almayarak, bebeklere, ev ziyaretlerinde bulunup mamaya alıştırmaya çalışmışlardır. Bebek mamalarının pazarda yaygınlaştığı 1960 ve 1970’li yıllardan itibaren, bebeklerin anne sütüyle beslenme oranları dramatik bir şekilde düşüşe geçmiştir. UNFG (Birleşmiş Milletler Gıda Grubu) raporlarına göre, anne sütüyle beslenme oranı, Meksika’da % 100’den % 40’a, Şili’de % 90’dan % 5’e, Singapur’da %80 ’den % 5’e gerilemiş durumdadır.
Türkiye'de bir yıllık bebek maması tüketiminin Haziran 2004 sonu itibarıyla bir önceki yıla göre yüzde 47'lik bir artış göstermiştir.
Geçen yıl Haziran itibarıyla yaklaşık 41 milyon Euro olan bebek maması
tüketim hacmi bir yılda 60 milyon Euro'ya ulaşmış bulunmaktadır.
Türkiye'de halen bebek mamasında 9 firma var; Milupa, Nutricia, Bebelac, Nestle, SMA ve Humana, Eczacıbaşı Farley's, United Pazarlama Beech ve Ülker Hero. Ülker Hero dışındaki firmalar bebek mamalarını ithal ederek pazarlıyorlar.(Milupa ve Nutricia temelde aynı firmanın markaları olup Numil Gıda adıyla tek merkezden yönetilmektedir.) Bu nedenle bebek maması sektöründe büyük bir rekabet yaşanıyor. Diğer yandan uluslararası bazı kısıtlamalar bulunmasına karşın mamayla ilgili olarak gizli ve açık reklam yapılıyor. Anne sütü yerine kullanılan ticari ürünlerin pazarlanması ile ilgili Uluslararası Yasa'da, bu konuyla ilgili olarak şu ilkeler öne çıkıyor: Anne sütü yerine kullanılan ürünlerin halka reklamının yapılmaması, annelere bedava numune verilmemesi, sağlık kurumlarında reklam yapılmaması, firma elemanlarının annelere önerilerde bulunmaması, sağlık görevlilerine hediye verilmemesi, ürünlerin üzerinde suni beslenmeyi idealize eden resimlerin olmaması, sağlık çalışanlarına verilen bilginin bilimsel ve gerçek olması, ürünlerin etiketlerinin üzerinde anne sütü ile beslenmenin yararları ve yapay beslenmenin maliyeti ve zararlarının yazılması, şekerli, koyulaştırılmış süt gibi uygun olmayan ürünlerin bebeklere önerilmemesi ve reklamlarının yapılmaması.
Aslında mama firmaları da ürünlerinde, bebeklerin ilk 4-6 ay anne sütüyle beslenmesini öneren yazıları bulundurmaktadır. Ancak gizil amaçları, özellikle ilk 6 ay içersindeki maksimum sayıdaki bebeğin mama ile beslenmesidir. Çünkü, pazar ekonomisinde kar, her insancıl değerin üzerinde tutulan bir amaçtır. Firmalar, mamalarının, “anne sütünün olmadığı” veya “yetersiz” olduğu durumlarda kullanılmasını söylemekte. Oysa mama firmalarının iddialarının aksine, anne sütünün yetersiz kalması gibi bir durumun doğal yaşamda bulunmadığı bilimsel araştırmalarla gösterilmiştir. "Anneler ancak kafaları mamalar ve benzeri başka alternatiflerle karıştırılıp, emzirmelerinin yetersiz kalabileceği düşüncesi yaratıldığında bu alternatiflerin arayışına girmekte ve bunları önce anne sütüne ilave ederek, kısa zamanda da onun yerine geçirerek emzirmekten vazgeçmektedirler.
Yine bilinmektedir ki, anneler emzirme alternatiflerine medya veya vitrinler yoluyla ne kadar yüz yüze gelirlerse, o kadar sık özgüven sarsıntısı ve alternatif arayışlar içine girmektedirler.”
Son veriler, doğumdan itibaren ilk 3 ay içinde sadece anne sütüyle beslenen bebek oranının % 10’lara, ilk 6 ayda beslenme oranının ise %1,3’ lere gerilediğini bildirmektedir. Anne sütünü teşvik eden tv programlarına daha fazla yer verilmesi, mama reklamlarının yasaklanması ve medyada biberonla beslenen sağlıklı bebek görüntülerinin yer almasının engellenmesi, marketlerde mama satışına izin verilmemesi, “anne sütü yetersizliğine” yalnızca çocuk hekiminin karar vermesi ve bebek mamalarının sadece hekim reçetesi ile satılması, tüm bu verilerin düzeltilmesini sağlayacak başlıca
koşullar olacaktır. Bu bağlamda doğum servislerinde görevli tüm personel ve özellikle çocuk hekimlerine önemli görevler düşmektedir.

(*) Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı



16 Ekim 2009 Cuma

ek gıda EMMEK değil YEMEK...


''En son fotoğraflarla Yaman efendinin elma emmesini anlatmıştım,bunun yanında yaşadığımız yeni uykuya geçiş probleminden de bahsetmiştim,dayanamadık,doktorumuza kilo kontrolüne gittik.Kilosu gayet normal,6.5 kilo olmuş,Yaman'ın gelişimini çok iyi ve hızlı bulan doktorumuz, son günlerde yaşadığımız sıkıntıları çözmek için ''onun dikkatini farklı yöne çekeceğiz..pişirilmiş meyve püresine başlayacağız ''dedi.Çok şaşırdık.6 aydan önce böyle bir şey beklemiyorduk ama yine de olumlu baktık..hatta bugün oğlumun keyifle ilk tattığı anda o ağzını ekşitip,tadını alınca kafasını öne öne getirerek resmen kaşığa uzanmasını görünce iyice sevindik..Yaman bu durumdan çok mutlu.Çok da rahat uyudu bugün.İlk günlerimizi anımsatan günlerdi şu son 3 gün.Demir ilaçlarımı almayı bırakmıştım yaklaşık 2 hafta önce.sanırım o sütün miktarında ya da kalorisinde bir oynama yaptı.Aynen başladım tekrar..''


İlk meyve yememizin fotoğrafları ise işte bunlar..ben bu yazıyı dün yazdım,fakat bugün bunun pek de iyi bi fikir olmadığı çıktı ortaya, çünkü 2.meyve püremizden sonra dün çok sıkıntılı saatler geçirdik.aynı ilk aylar yaşadığımız kolik sancıları gibi delirtti oğluşumu.bir hafta daha bekleme kararı aldık.belki de hiç vermem..

15 Ekim 2009 Perşembe

yaman'dan yeni çıktı!!

3.ayımız bitti, yeni yeni adetler, tuhaf üçkağıtçılıklar, karşıkoymalar başladı bile.neler mi yaşıyoruz şu günlerde?
  • Bazısı yemek seçer,benim miniğim meme seçiyor:) sağ memeyi istemezmiş,solcu olacak çocuk,illa ki sol meme olacak.yoksa emmezmiş..
  • 2 gün öncesine kadar Tracy Hogg önerilerinin tümü uygulanarak(loş oda,hafif bir kundakla sakinleşme,ağza emzik,sırta pat pat,kulağa pışş pışş....) uykuyla buluşan ve bize çok fazla zorluk çıkarmayan bebek, 2 gündür uyku saatinde çıldırıyor,kundağa karşı koyuyor,eller dışarda kalacakmış.Peki aşkım senin istediğin gibi olsun..yok o da olmuyor,3 parmağı birden ağzına tepince öğürüyor.emzikle mücadele içinde,onuda istemezmiş..geçen gün böyle boğuşurken kundak tülbenti parmaklarına dolanmıştı,tülbentle beraber emince parmaklarını pek bir lezzetli geldi.,şans mıdır artık ya da öyle mi istiyor anlamadık,uyuyakaldı.fakat 2.denemede bu sefer ben parmaklarını ağzına götürdükçe onu da istemedi.Resmen tesadüfen uyuyor,hiçbir uyku politikası izleyemiyoruz,ne denk gelirse emiyor öylece uyuyakalıyor.Bu konuda tüm fikirlere açığım, ne yapayım??(memede uyutmak istemiyorum)
  • Tüm bunların yanında bir tatlılık,bir anlamlı gülmeler..beni uzun uzun takip etmeler  ve oyuncaklara aşırı bir ilgi başladı.kendi kendisine aktivite yapmak bir kenara ,sırtüstü yattığı anda kıyameti koparan çocuk,20 25 dakika kadar dönencesine bakarak vakit geçirir oldu eğer eşref saatiyse tabii..ışıklı,müzikli ,otomatik bir dönence aldım ona,çok da iyi oldu..çok sevdi.

  • Doğduğundan beri vazgeçmediği,en sevdiği , temiz bezi anında doldurma ve kısacık süren gündüz kestirmeleri gibi huylar aynen devam..zira uyku bile diyemeyeceğim ,35.dakikayı zor buluyor.
  • Televizyona pek bir dikkatli bakıyor zaten uzunca bir süredir..şu sıra artık eni konu güldüğü ,çığlık attığı reklamlar var..bol mavi efektli ''sütaşş ayran...sütaşş ayran..içtikçe iyi hissedeceksin'' reklamına 3 seferdir denk geliyorum çığlıkla kahkaha arası bir efektle karşılık veriyor.(tv nin kapanma vakti geldi heralde)aşağıda ki resim işte tam o dakika çekildi.

  • Dönmekte yeni çıkan adetler arasında ilk sıralarda yerini alırken,balkanlardan gelen kusmukla karışık süt yağmuru ise sırtımdan aşağılara doğru iniyor bazı günler

Şimdi böyle madde madde çocuğumu şikayet eder gibi oldum,hiç böyle bir niyetim yok..Haaşaa....Sadece unutmayayım diye yazdım işte.

8 Ekim 2009 Perşembe

ek gıda EMMEK


Bugün ben birşeyler yapıyordum içerlerde..annemle Yaman da salondaydılar,ağlayan çocuk birden sustu..Baktım ki bizim yaramaz anneannemiz oğluşa yediği elmadan emziriyor.Onun da bir hoşuna gitmiş,bir bayılmış ki..annemin tuttuğu elmayı ucundan azcuk  emdi,böylece ilk ek gıda ''emmesi''hamlemiz gerçekleşti.ağzını kocaman açıp,yamultarak şapur şupur elma yemesi görmeye değerdi... pardon ne diyorum ben?emmesi:))bu dünyada meme,parmakları,biberon ve emziklerden sonra ilk emdiği şeyde bu oldu miniğimin..

ilk 40 günde olası zorluklar


Bebeğimize kavuşup eve geldikten sonra onun bize bizim ona uyum sağlama dönemimizdi ve bu süreç pek de kolay olmadığı için o dönemlerde bilgisayar başına oturmak imkansız bir şeydi..O sebeple o günlerde yaşadıklarımızı şimdilerde yazmaya çalışacağım..
Hastaneden çıkıp eve gelir gelmez sanki ''beni buraya neden getirdiniz?ben orada çok iyiydim'' der gibi bastı yaygarayı yaman efendi. Oysa ki doğumdan sonra hastanede geçirdiğimiz ilk 2 gün çok şanslı olduğumuzu,çok uslu bir bebeğimiz olduğunu düşünmeye başlamıştık safça:)fakat 5.gün tamda dedemizin bizi ziyarete geldiği gün en huysuz günümüzdü.Daha önceki yazımda anlattığım gibi o gün doktora gittik ve ilk muayenesi yapıldı.Sarılık problemini neyse ki biz yaşamadık.Hafif bir sarılık olmuş ama geçmişti biz gittiğimizde.

2.haftamızda bir süt sorunu yaşadık,bol bol emziriyordum hatta emzirmeden 5 dakika bile durmuyordu yine doktorumuza kilo kontrolüne gittik ve mama takviyesine başlamamız gerektiğini duyunca çok şaşırdım,çoğunluk olarak anne sütü,takviye olarak günde 3 kez 60cc. mamaya başladık..işte en zor günlerimiz o günlerdi.




Bir anne için bebeğine sütünün yetmemesi çok üzücü bir şeymiş.Hemen araştırmalar yapmaya başladım,ne yaparım nasıl arttırırım diye.Doktorum moralini iyi tut deyip duruyordu ama o durumda onu yapmak en zor şeydi..Allahtan biberona hayır demedi ama biberona alışıp memeyi bırakacak korkusu da beni yiyip bitiriyordu hatta az kalsın böyle oluyordu çünkü ilk kullandığımız biberonun ucu genişmiş sanırım.Meme verdiğimde kızgın sesler çıkarmaya başlıyor,biberon maması sırası gelince tam keyif sesi çıkarıyordu.İşte o zaman ben çok ama çok üzülüyordum..Derken anneyiz biz sitesine yazdım derdimi,sağolsunlar tüm anneler o kadar yardımcı oldularki.. üşenmeden satırlar dolusu yazmışlar kendi süt arttırma tekniklerini..ama içlerinden bir tanesi vardı ki,onun yazdıklarını harfiyen uyguladım ve sonucunda doktorumuz bile ''mucize''dedi.sadece bir buçuk kutu mama takviyesi yani yaklaşık 2 hafta sonunda sadece anne sütüne döndük:)

Belki benim gibi ihtiyacı olan biri bunları uygulamak ister diye aynen aktarıyorum:

Arkadaşım öncelikle sütüm yetmiyor kelimesini lugatından kesinlikle çıkaracaksın. asla ve asla hiç kimseye birdaha sütüm yetmiyor demeyeceksin. süt arttırmak için ne yapabilirim sorusunu sor ama lütfen sütüm yetmiyor diyerek kendini acındırma. olanı bebeğine yapıyorsun. bende söyledim o sözü. ama böyle payladı bir kere beni bir ablam bıraktım söylemeyi... bırak mama falan verme. bunları uygula bak nasıl sütün artacak... bende çok faydası oldu. her akşam yatarken ve her sabah kalktığında gülümseyerek sütüm yetiyor bebeğimi 2 yaşına kadar emziricem de... bebeğinin büyüdüğünü hayal et. 2 bardak su iç ve içerken bu sütümü arttıracak de içinden. beğe gaz yapar mapar deme bulgur, mercimek ve nohut ye. bebeğe bol bol saat yönünde masaj yap.. sen ve bebeğin çıplakken emzir. emzirirken kolunun altını yastıklarla besle, sırtına da yastık koy rahat ol. memeyi iyi kavradığından emin ol. memenin kahverengi tarafı bebeğin ağzının içinde olsun. bol su , pozitif düşünce , doğru ve sık emzirme ile tosuncuk olur bebeğin. bebeğin uyanır uyanmaz emzir. mutalak 2 göğsünü birden emzirmeye çalış. bebeğin 4 saatten fazla uyumuşsa emzirdikten sonra kalan sütü pompala ve biberonla ver. vitamalt ve süt arttırıcı çaylar çok faydalı. ama günde sadece 1 kere iç. ve herkese sütünün bol olduğunu inanarak söyle. 40 ı çıkana kadar bebeğini göğsünden ayrıma. gaz olur diyenlere kanma. sürekli emzir. her emzirdiğinden 20 dakika sonra göbeğine hafifçe saat yönünde masaj yap. emzirdikten hemen sonra da 10 dakika boyunca gaz çıkart. sütün aslında yeterlidir. bebeğin çok gaz yutup doyduğunu zannediyordur. gazını çıkardıktan sonra yeniden emzirmeyi dene... en azından 20 gün daha emzirip gaz çıkararak geçsin ama benim bebeğim ne 1 damla mama yedi nede gaz sancısı çekti...dilediğimi yedim içtim bana gaz yaptı ona yapmadı ama bol bol gaz masajı yaptım. bilmiyorsan piyasada birsürü kitap var. şimdi 10 aylık hala emiyor. ama artık sadece günde 4 kere...
 Uygulamaya çalıştığım ilk gece çok zor geçti çünkü o gece hiç mama vermedim,süt vardı ,emiyordu fakat uyumuyordu,10 dakika sonra acıkıp yine meme istiyordu..tamamen uykusuz bir gecenin ertesi günü baktım olmuyor bende şöyle yaptım;
En son verdiğimiz akşamki mama öğününden sonra(mamayı alınca memede süt birikiyordu,bir süre onu tok tutuyordu)bütün sütümü sağıyorduk annemle,manuel bir pompaydı,tam 1 saat sürüyordu iki memeyi boşaltmak ve 60 cc.kadar anne sütümüz oluyordu oğluşuma kahvaltısı için.günde 3 kez verdiğim 60cc.mamanın bir seferini mama değil,işte bu sağdığımız sütü veriyordum.bu şekilde mamayı azaltıp sütü çoğalttık,bence pompalamak kesinlikle anne sütünü arttıran bir yöntem
.

Bu arada biberonu değiştirdik,chicco'nun bu bahsettiğim pompalı bir modeli var onu aldık.yenidoğanlar için birebir,ucu en ince delikli olan da onun biberon emziği.(bu bilgiye ulaşmam günlerimi aldıda..)Derken annem 10  günlüğüne babamın yanına gitti,biz görümcemle kaldık,o dönem pek süt sağamadık ama baktık ki sağmadan da oluyor gibi,ama ben işi sağlama alıp bir de elektrikli süt pompası aldım,gündüzde artan sütlerimi sağabileyim diye fakat kullanmama hiç gerek kalmadı zira artık yaman bey akıllanmıştı,40 ı çıkmıştı ve artık biberonu ağzına sürmüyordu.günlerce yapışık ikiz gibiydik ama zafer bizimdi!!sadece anne sütüyle mutlu ve huzurluyduk..

6 Ekim 2009 Salı

mummy's new man!!!



Geçmişi anlatacağım,anlatmadık bir şey kalmasın derken bugünü kaçırıyorum o yüzden kısacıkta olsa bugünü yazmalıyım.En önemlisi 3.ayımızı bitirdiğimiz gün yani 1 ekimde yaman dönmeyi öğrendi..tepesinde dönen oyuncakları tam anlamıyla takip edip onlarla oyalanmaya da aynı günlerde başladı.Bu gelişim aşamalarını tek tek gözlemlemek,yapamadığı şeyleri öğrenmesi,o bunları yaparken buna şahit olmak ne büyük bir mutlulukmuş..




Bugün pazarımız kuruluyor mahallemizde..annem pazara giderken çok sıcaktı,biz de oğluşumla ciciannemizin bahçesinde soluklanıyorduk,pek bir keyifliydik.Unutmadan,şu sıra her yerimiz salya..tükürük içinde geziyoruz.Küçük tülbentlerle silmeye yetişemiyoruz çünkü saniyede yüzlerce baloncuk tükürük çıkarıyor,hele bi de keyifliyse oyun yapar gibi çıkarıyor.annemle sürekli  birbirimize''ağız bezi nerde'' diye sormaktan bıkıp,önlük taktık..Hemde annenin en sevdiği önlüğü..''annemin yeni erkeği''bu esprili önlüklerden 7-8 tane var. ''babam gibi güçlü ve sert''yazanı da savaş'ın favorisi..''benden tatlısı var mı?'' gibi çok şeker yazılıları var.çok sevdiğimiz ahbaplarımızdan hediye geldi yurt dışından..


Fotoğraf kalitesi pek iyi olmadı ama ilk kez bu kadar dikkatlice bu oyuncakları izlediği andı bu an.Tam da ayın 1'inde.3.ayımızın dolduğu gün..dönüşünü resimleyemedim fakat o gün dönmeyi öğrendiği için hep dönmek istedi.şu an için sadece bir kez dönüyor ama sonradan kolu altında kalıyor,yine de kendisi bu durumdan hiç şikayetçi değil,aksine çok mutlu..




                   

4 Ekim 2009 Pazar

3.ayımızın son günlerinde Alaçatı..


En son tatsız yazımızı yazdıktan sonra ani bir kararla Çeşme'ye,bizi görmek için sabırsızlanan Baran abimiz ,anne ve babası ile tanışmaya gittik.Sena ablam ve mehmet abim bu sene iş dolayısıyla bu yazı Alaçatı'da  geçirdiler.Yaman bey doğduğundan beri marmariste yaşıyor olmamız nedeniyle her günümüz tatil gibi geçse de,yine de biraz uzaklaşmak iyi gelir dedik.Bizde ramazan bayramından 3 gün önce Alaçatıya gittik,3-4 gün kalacaktık fakat yaman bey orayı çok sevdiği için ve günler orada harika geçtiği için tatilimizi  uzattık..bayramı bitirdik hatta onları da beraberimizde marmaris'e getirdik..

Yaman'ın bakımında bana yardımcı olan canım annem bayramda İzmit'e gitmemizi çok istiyordu fakat 12 saat süren yol gözümüzü korkutunca,ben de onun mutlu olacağı alternatif bir çözüm bulup,ilk aşkı olan Baran'ı ziyarete gidebileceğimizi söyledim.Elbette çok sevindi..Bu kararımı elbette uygulamaya geçirmem de Savaş'ın ''ben sizi bırakırım arabayla'' lafı oldu,yoksa otobüs yolculuğunu göze almak zor olurdu..(canım benim bu lafı ederken yolun 5 saat süreceğinden habersizmiş:)Uzun lafın kısası; teyzemiz aysu,ananemiz ve biz Yaman'ın ilk tatili için yola çıktık..Ramil amcamız arabayı kullandı,akşamüstü saatleri Yaman'ın en zor saatleri olduğu için biraz sıkıntılı bir yolculuk yaptık ve gece 10 da oraya vardık.Babamız bizle bir çay içti yarım saat kadar oturdu ve hemen dönüş yoluna çıktılar.(işimiz dolayısıyla sabah yine marmaris'te olmaları gerekiyordu)

 Arabaya sığmak için hemde araba koltuğuna oturmayı daha şimdiden reddeden bu bıdığı araba koltuğu yerine kah teyzesinin kah benim kollarımda taşıdık..ilk uzun yolculuk resmimiz bu oldu böylece.Aşağıdaki fotoğrafın anlamı ise  Alaçatı'nın köy olduğu dönemdeki kahvenin adını yeni kafe sahibi değiştirmemiş çünkü düşmandan kurtuluşunun yıldönümü..tesadüf olan ise bizim oraya tam o gün gitmiş olmamız..


O akşam şöyle bir tur attık ana caddesini ve o benim oraya bağlanmama yetti.O kadar hoş bir yer ki,sokaklarda yürürken içiniz huzur doluyor..arnavut kaldırımı sokaklara,mis gibi lavanta kokularına karışan damla sakızlı kahve kokuları eşlik ediyor.Yapılar,kapılar,taş evler..o harika büyüyü bozmadan dizayn edilmiş hoş restaurantlar ve kafeler ise herşeyi şıklaştırıyor.. Biz gittiğimizde sezon sonu olduğu için her yer sakindi ve çok daha hoştu.Bayramda kalabalık olunca sezonda bu halinden bile kalabalık oluyor dediklerinde oraya sezonda gitmenin pek bir anlamı olmadığını anladım.




Eve vardığımızda çok şaşırdık,çok eski bir köy evi kiralamıştı ablamlar.Bize kaybettiğimiz anneanne ve dedemizin kandıradaki evlerini ve çocukken o evde yaşadığımız günleri anımsatan bu evi biz çok sevdik..Zaten orada restore edilen evler dışında pek yeni ev yok,olsa bile onlarda eski stil.Yatağımı camın yanına yaptık.Yaman için ayrı bir yatağa gerek kalmadı çünkü pencerenin iç kısmı tam bir bebek beşiği genişliğinde oyuktu.(şu an adını bir türlü hatırlayamadığım,eski evlerde bulunan pencere önündeki boşluk)İlk gece altına bir şeyler yaydık ve orada yatırdık.Bebişimle ilk kez bu kadar yakın yattık  çünkü evimizde O,beşiğinin bulunduğu odada annemle yatıyor,ben, O uyandıkça kalkıp onun yanına gidiyordum..O gece pek iyi uyuduğum söylenemez çünkü  kedi gibi mır mırlayan bi bebişim var,onun seslerini duymak ve o inlemeleri dinlemek harika..ama onu seyretmekten uyuyamadım bir türlü.Pencere çift camlı olmasına rağmen Alaçatının meşhur rüzgarı oradan sızmayı başardı ve emmek için uyandığında munukunun yani burnunun üşümüş olduğunu anlayıp,bu tatlı fantaziyi o gecelik yaşadık,diğer geceleri yanıma çektiğimiz tekli koltukta geçirdi miniğim..Onunla tanışmaya can atanlar ise sabahı beklemek zorundaydı çünkü vardığımızda yaman zaten onbirinci rüyasındaydı..




Her sabah 06:15 gibi uyanan Yaman orada 5 de uyandı emdi ve tekrar uyuyup saat 08.00 de kalkınca ben sanki deliksiz uyuduğum günler gibi dinç kalktım,ev ahalisini uyandırmamak için aldım oğlumu,attım kendimi sokaklara.Sabah yürüyüşüne çıktık.Kahvaltı için bir şeyler alıp hemde biraz gezeriz dedik:)yukarıdaki fotoğraflar o gezinti esnasında çekildi.Burası bebekler için özellikle arabasında yatmayı reddeden bebekler için tam bir cennet çünkü bu tıngır mıngır arnavut kaldırımları onunda arabada ağlamamasını sağladı ve tüm günlerimiz o sabah olduğu gibi çok huzurlu geçti.


Eve geldiğimizde ise bu sofrayı hazırladık..köy manzarası eşliğinde çok doğal bir kahvaltıydı ve harikaydı..Kahvaltıdan sonra sena teyzemiz ve baran abiyle ilk tanışma anımız fotoğraflandı.




'' best of baran'' 

İlk günümüz böyle güzel başladı ve başladığı gibi devam etti..Tatilimize damgasını vuran unutulmaması gereken Baran'ın iki sözü var.''anne,Yaman ağzına gelsin''anlamına gelince;normalde İstanbul'da yaşayan,3 yaşında olmasına rağmen tam bir teknoloji delisi olan ,her çocuk gibi elinin altında televizyonu,bilgisayarı olan çocuk bir anda 4 ayı bir köy evinde geçirmek zorunda kalırsa ne olur?evde onun ilgi duyduğu hiç bir şey yok..Sena ablamda sol elini hayali bir kukla yapıyor..O el bazen Yaman oluyor,söz dinlemediği durumlarda babası oluyor..yemek yedirirken falan onu hep öyle oyalayan ablama yine yemek yediği bir sıra''Yaman ağzına gelsin''dedi.Bu lafa çok güldük..biz bir şey anlamadık tabii fakat Sena ablam başladı sesini incelterek Yamanca konuşmaya..herşey birden kolaylaştı..Hatta bu yöntemi Baran'ın ağzından laf almak için bile kullandık çoğu zaman.İkinci bomba ise hergün kahvaltıdan sonra içtiğimiz damlasakızlı türk kahvesiyle ilgili..bebekliğinde tam bir meme delisi olan Baran bey Yaman'ı emerken görünce eski günlerini hatırlayıp biraz annesine sulanmadı değil,baktı ki herkes ona büyüdün sen artık olmaz muamelesi yapıyor,o da işi şakaya vurup''bardak sütü istemeemm,damlasakızlı meme sütü isterim''diyerek hepimizi kahkahaya boğdu ve çocukların bu muhteşem beyinlerine hayran bıraktı bizi..her günümüz her dakikamız bir olaydı ama bu iki konu ''best of baran'' .


Denize gittiğimiz günlerde pek keyif alamadık çünkü o rüzgar insanı sersem ediyor ve bebeği denize sokmak içinse riskli.Biz oğluşumla yüzdüğümüz için onsuz yüzmekte bana pek cazip gelmedi,kıyıda oturmak daha zevkliydi..

 Denizden pek keyif alamadığımızı gören ablam bizi Club baba adında bir yere götürdü.O gün yaşadığımız keyfi anlatmaya kelimeler yetmez..Tam bir huzur..çimlerde yayıldık..oranın harika havasında gündüzleri hiç uyumayan Yaman uyudu..anne dinlendi..çimlerde minderlerin üstünde yattık kalktık,bol bol fotoğraf çektirdik..sadece keyfimiz değil  kahyası  bile dinlendi..


Koca bir yaz benim oğluşumla ilgilenmem için canını dişine takıp,okulu biter bitmez hiç dinlenmeden,gelip yanımızda çalışan ,işyerimizde benim yapmam gereken herşeyi yapmaya çalışan canım kardeşim için bu gün unutulmazdı..bir kez daha tüm emekleri için teşekkür ediyorum ona..


                  Hiç uyumayan oğluşum açık havada güzelce uyuyunca annede biraz havuz sefası yaptı

O gün oradan gitmek gelmedi hiç birimizin içinden ama elbette gün bitmişti..gündüz harika olan bu mekan gece ise düğn ve organizasyonlara ev sahipliği yapıyor..orayı görünce insanın bir kez daha evlenesi geliyor.Alçatıda bir de eskiden birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız oturuyorlar,hazır gitmişken onları da ziyaret edelim dedik.7 aylık kızları Aslı Lara ablamız bizi tanımak için hemen dokundu..biz de bakışlarımız ve gülücüklerimizle karşılık verdik ona..sanki bize en yakın yaştaki canlının o olduğunu anladık..daha bir başka baktık onun yüzüne,aynı Baran abimize baktığımız gibi..

Diğer fotoğraflar için hiç bir açıklamaya gerek yok..Umarım bir daha gitme fırsatımız olur bu şirin yere..benim için huzurla eşdeğer bir yer..geçen sene henüz oğluşum aramıza katılmadan önce ziyaret ettiğimizda Rodos adası da aynı hissi yaşatmıştı bana ,nitekim burada da Yunan kalıntıları olduğu için bu otantik hava zaten..Ama burası daha küçük olduğu için daha sıcak..umarım sen büyüdüğündede aynı atmosferini korur ve bu anılarımızı orada tekrar yad ederiz benim birtaneciğim.









 










Anne bu fotoğrafları çekerken  sen arabandan işte böyle böcük böcük kedi yavrusu gibi bakıyordun seni minik oğlan..